Yemen için acele edilmeli
Yemen’deki iç savaşa Suudi Arabistan ve müttefikleri ile birlikte İran’ın müdahil olması olayı içinden çıkılmaz bir duruma dönüştürdü. Savaşın aslında iki aktörü var; biri Suudi yönetimi diğeri ise İran. Bu iki devlet yerel müttefiklerini kullanarak birbirlerine karşı savaşı devam ettiriyorlar. Sonucunda ise feci bir insanlık dramı yaşanıyor Yemen de. On binlerce sivil hayatını kaybederken yüzbinlerce Yemenli yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalıyor. Krizin daha da kötü tarafı ise, neredeyse 18 milyon insanın açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalması.

22 yıllık katı oligarşik Abdullah Salih rejimini yıkmaya yönelik halk hareketleri ile daha doğrusu Arap Baharı’nın etkisiyle başlayan isyan, giderek Suriye ve Libya’da olduğu gibi bir iç savaşa dönüştü. Abdullah Salih, iktidardan gitti ama ne Yemen rejimi değişti ne de halklara bir özgürlük verildi. Abdullah Salih’in yerine geçen Mansur Hadi de tıpkı kendinden önceki devlet başkanı gibi ülkeyi bir kaosla yönetmeyi deneyerek arkasına da Suudileri ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni aldı. Abdullah Salih’in diktatörlük rejiminin arkasında öyle veya böyle farklı siyasi kesimlerin bir ittifakı söz konusuydu. Şimdi öyle bir birliktelik olmamakla birbirlerini öldürmek için çaba harcayan Sünni ve Şii milislerle birlikte El Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerin uzantıları da bulunmakta.

Birleşik Arap Emirlikleri de, Yemen iç savaşında Suudi Arabistan’la hareket ederek son iki yıldır sahada daha fazla görünür hale gelmeye başlamıştır. Suriye’de İran’a karşı savaşı kaybeden Suudi Arabistan özellikle BAE’nin desteği ile Yemen’deki varlığını korumak istemektedir. Bu iki iç savaş borazanı devletin dışında ABD de yoğun desteğini göstererek yerel unsur Husilere, bölgesel güç İran’a karşı savaşmaya devam ediyor.

Yemen’in stratejik önemini kimse inkâr edemez. Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nun giriş kapısı özelliğindedir. Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nun deniz güvenliği ancak Yemen’de etkili olma ile sağlanabilir. Neden bu etkiyi Yemen halkı değil de onların üzerinde nüfuz kurmaya çalışan bölgesel unsurlar yerine getiriyor ki? Yemen’de Şia ve Sünni unsurlar neden kendi ortak menfaatleri üzerine birleşemiyor da bölgesel güçlerin arkasına gizlenerek kendilerini yok etme yarışına gidiyor?

Aslında bu sadece bölgesel bir konu da değil. ABD ve İsrail’in de, bu Yemen savaşında dolaylı ya da dolaysız etkileri var. İsrail bile Kızıldeniz’deki varlığının, Yemen’de kontrol sağlamaya yönelik olduğunu düşünüyor. Kızıldeniz’deki askeri gemilerin varlığı Suudi’den çok ABD ve İsrail’in menfaatlerini daha iyi korunduğunu göstermektedir.

Yemen’de kim ne derse desin kazanan güç İran’dır. İran, Suudi ve BAE’nin ittifakına rağmen bölgedeki gücünü aktifleştiren tek güçtür. İran bu gücünü Husileri kullanarak yerine getirmekte ve hem Şii milisler hem de Sünni Yemen halkının bazı unsurları tarafından desteklenmekte. İran için Yemen’in anlamı büyük olup kontrolü kaybetmek, bölgeyi Suudi yönetimin inisiyatifine bırakmak demektir. Bu yüzden İran, bu iç savaşı bir koz olarak kullanmakta; Asya-Afrika ve Kızıldeniz hinterlandını genişletmek istemekte. Bir zamanlar Zanzibar, İran’ın Afrika’ya açılan kapısıydı. Şimdi ise İran, Yemen yoluyla hem Kızıldeniz’deki varlığını hem Asya yolunu hem de Afrika’da ki etkisini perçinlemek istemekte.

İran’ın anlamadığı ya da anlamak istemediği, Yemen iç savaşını kazansa bile bölgedeki varlığının kalıcı olamayacağı gerçeğidir. Bu nedenle Yemen savaşının hiçbir zaman bir galibi olmayacak, başta Yemen halkı olmak üzere kaybedenleri olacaktır. Suudi yönetimi ve BAE ile İran bu gerçeğin farkındalar ama kibirleri yüzünden bu gerçeği görmek ve itiraf etmek istememekteler.

YEMEN BÖLÜNEBİLİR Mİ?

Yemen’de 30 yıl önceki gibi bir bölünme olasılığı var. Fakat bölünme iç savaşı sona erdirmez aksine daha da gerginleştirir. Çünkü Kuzey ve Güney Yemen’de mezhebi farklılıklar iç içe girmiştir. Her iki tarafta da Sünniler ve Şiiler bulunmaya devam edecek birbirlerine karşı düşmanlıkları dayanılmaz hale gelecektir. Hiç kimse bölünmüş bir Yemen’den söz etmesin. Yemen, tek bir devlet durumunda kalarak, iç barışı sağlayan ülke olmak zorundadır.

Yemen’deki iç savaşın sona erdirilmesi ve krizin atlatılmasının öncelikli yolu tarafların ikna edilmesinden geçmekte. Türkiye, Yemen krizinde başından beri uyguladığı insan merkezli politikası, bu krizin çözümüne ve iç savaşın sona erdirilmesine katkıda bulunabilir. Aslında bu arabuluculuğu Türkiye’den başka bir devletin yapabilmesi de zor görünmektedir.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın dediği gibi “Kral Selman’ın yapmadığı ama yüksek mevkide bir Suudi yetkilisinin işlediği Kaşıkçı cinayeti”, Yemen’deki sorunun çözülmesinde bir anahtardır. Ne ilgisi var demeyin. Çünkü Kaşıkçı olayı ile Prens Selman’ın gücü ve popülaritesi zayıfladı. Aklı başında hiç kimse Prens Selman’ın artık gelecekte Suudi yönetiminin kralı olacağını söylemez. Kral olsa bile, bu krallık her zaman bir cinayet gölgesinde, Suudi halkının gözünde bile meşru olmayan bir şekilde varlığını sürdürecektir.

Türkiye’nin Suudi yönetimini iknasının yolu açılmıştır, artık Türkiye, bölgede dinlenmesi gereken bir ülke konumuna gelmiştir. Suudi Kralı Selman da bu gerçeğin farkında olup Türkiye’nin çabası ile Yemen savaşını durdurmak isteyecektir. Suudi yönetimi hem İslam dünyasında hem de uluslararası arenada bozulan imajını düzeltmek niyetinde olacaktır. Düzeltmenin de en kolay yolu, Yemen’den ve Türkiye’nin arabuluculuğundan geçmektedir.

Yemen krizinin çözümünde Suudi yönetiminin ikna edilmesi yeterli mi? Kesinlikle değil. İran’ın da ikna edilmesi gerekmekte. Fakat Suriye’de savaşın sona erdirilmesinde İkna edilemeyen İran’ın, Yemen’de ikna edilmesi zor görünmekte. Yalnız İran da artık yoruldu ve şimdilik Yemen’den ziyade Suriye biraz daha önemli onun için. İran, Suriye ya da Yemen’de barıştan yana rol üstlenmeyi kabullenmek zorunda kalacaktır. Türkiye, barış diplomasinde elini çabuk tutmalı, vakit geç olmadan Yemen krizi ivedilikle çözülmeli…

Kaynak: Yenişafak

Ayrıca oku

Yorumlar