Fırat'ın doğusunda stratejik hesaplar

22 Ekim 2019 tarihinde Soçi’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Suriye’yle ilgili yeni bir mutabakat metni onaylandı. Bu mutabakatla Suriye sahasında yeni bir süreç başlatılmış oldu. Önce ABD daha sonra da Rusya ile Suriye konusunda varılan mutabakat, Türkiye’nin güvenlik politikası açısından çok önemli bir adım niteliği taşıyor.

ABD’nin pozisyonu

Türkiye-Rusya mutabakatı ABD tarafından olumlu karşılandı. ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey mutabakattan önce, 18 Ekim tarihinde yaptığı açıklamada, Ankara ile Washington arasında Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenli bölgeyle ilgili varılan anlaşmanın sadece bir alanla (Barış Pınarı harekâtı alanıyla) ilgili olduğunu, diğer bölgeler ve Münbiç ile ilgili olaraksa Türkiye’nin Rusya ile görüşmelere devam ettiğini açıklamıştı. Erdoğan-Putin görüşmesinin ertesi günü, 23 Ekim’de, sağlanan mutabakatla ilgili değerlendirme yapan Jeffrey ABD’nin Şam yönetimi dışında, Türklerle, Ruslarla ve SDG ile çalışmaya başlayacağını açıklayarak, Fırat’ın doğusuyla ilgili sürecin aslında Türkiye, ABD ve Rusya arasında koordineli bir şekilde yürütüldüğünü göstermiş oldu.

Suriye’den tamamen çekilmek istediğini açıklayan Trump’ın, Suriye stratejisinde bir orta yol bulmaya çalıştığı söylenebilir. Bu çerçevede ABD güçleri, Barış Pınarı harekâtından önce kontrol altında tuttuğu bölgelerden Fırat’ın güneyine çekiliyor. Böylelikle ABD hem Suriye’de elde ettiği stratejik konumunu tamamen kaybetmemeyi hem de Fırat’ın güneydoğusundaki petrol yataklarının kontrolünü sürdürmeyi hedefliyor. Daha da önemlisi, ABD Irak-Suriye sınırını kontrol etmeyi ve Irak üzerinden Suriye’ye bağlanan İran lojistik hattını tehdit edebilme konumunu muhafaza etmeyi amaçlıyor. Gerektiğinde bu hattı kesebilme imkanını elinde bir koz olarak bulundurmayı öngören ABD, terör örgütü PKK/PYD’yle olan ilişkisini de sürdürmeyi planlıyor.

Rusya;nın sorumluluğu

Türkiye-Rusya mutabakatının maddelerinde de görüldüğü gibi Türkiye, terör örgütü üyelerinin güvenli bölgenin dışına çıkarılması koşuluyla, Şam yönetiminin sürece Rusya üzerinden bir nevi dahil olmasına rıza göstermiştir. Mutabakat öncelikli olarak Türkiye’nin çıkarlarını ve Rusya’nın pozisyonunu düzenliyor. Birinci maddede belirtildiği gibi Rusya, Türkiye’nin Suriye’deki milli güvenliğinin korunmasına bağlı kalacağını teyit etmiştir. Bu maddeyle, PYD ve diğer terör unsurlarının yanı sıra Şam yönetiminden de Türkiye’nin güvenliğine yönelecek herhangi bir tehdide karşı Rusya sorumluluk üstlenmiş bulunuyor. Bu madde doğrultusunda, Şam yönetiminin Türkiye’nin güvenliğine yönelik herhangi bir provokatif eylemi Rusya tarafından engellenecektir.

Mutabakatın 3. maddesiyle ABD’den sonra Rusya da, Tel Abyad ve Rasulayn’ı içine alan 32 km derinliğindeki Barış Pınarı harekâtı alanındaki yerleşik statükoyu resmen kabul etmiş oldu. Bundan sonraki süreçte, söz konusu alanla ilgili Rusya’nın herhangi bir itirazı olmayacağı gibi, bu alanı müzakere etme çabası da gündeme gelmeyecek.

Rusya ve Şam yönetiminin faaliyet alanını belirleyen 5. maddenin teknik boyutuna bakılırsa, 23 Ekim 2019’dan itibaren, Barış Pınarı harekât alanının dışında kalan Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafına girecek olan Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızları, YPG unsurlarının ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometre dışına çıkarılmasından sorumlu olacaklardır. Bu işlem tamamlandıktan sonra, bu alanlarda 10 kilometre derinlikte (Kamışlı şehri hariç) Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacak, Suriye sınır muhafızları ise 10 kilometre derinliğine çekilecektir.

Beşinci ve 6. maddelerle, başta Münbiç olmak üzere Barış Pınarı harekâtının yapıldığı bölgenin dışında kalan bölgelerden PYD’nin temizlenmesi sorumluluğu Rusya ve Şam yönetimine bırakılmış oluyor. Bu maddenin uygulanıp uygulanmaması birkaç önemli sonuca yol açacaktır. Öncelikli olarak PYD’nin bu alanlardan temizlenmesi sorumluluğunu üstlenen Rusya’nın bu sorumluluğunu yerine getirememesi Rusya’nın itibarına mâl olacaktır. Bu doğrultuda Rusya’nın PYD’ye baskısını artıracağı öngörülebilir. Aynı şekilde Rusya PYD’nin Türkiye sınırından uzaklaştırılmasını sağlayamazsa, Türkiye’nin bu alanlara yönelik tek başına harekât başlatma hakkı doğacaktır.

Bunun yanında, mutabakatın 5. maddesi, Suriye iç savaşının başlamasından sonra ilk defa rejim güçlerinin Fırat’ın doğusundaki bölgeye geçmesine ve Türkiye sınırına yaklaşmasına imkân tanımaktadır. Bu alanda iki farklı ilişki biçimi şekillenecektir. Birincisi, Türk-Rus ortak devriyesi Şam yönetimine bırakılan alan arasında tampon bölge işlevi görecektir. Şam yönetimine bağlı güçler ise Türk-Rus ortak devriyesi ile PYD arasında bir tampon işlevi görmüş olacaktır.

maddenin uygulamadaki bir başka sonucu ise stratejik bir nitelikte. Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı harekâtının dışında kalan geniş bir alanın kontrol edebilmesi için hem Rusya hem de Şam yönetimi ülkenin batı kesimlerindeki birliklerinin bir kısmını bu alanlara kaydırmak zorunda kalacak. Rusya Suriye’ye askeri takviye yapma imkanına sahip olsa da rejim böyle bir imkândan yoksun olduğu için, rejimin İdlib’in güneyinde birikmiş silahlı güçlerinin bir kısmını bu alanlara kaydırmak zorunda kalacağı öngörülebilir.

Diğer taraftan Şam yönetimine Rusya üzerinden bir işbirliği imkânının tanınması karşılığında, rejimin de Suriye barış süreci ve siyasi çözüm arayışına katkı sağlaması beklenecektir. Şam yönetiminin bu doğrultuda adımlar atması, uluslararası platformlardaki başlıca destekçisi olan Rusya’nın işini kolaylaştıracaktır. Herhangi bir yapıcı işbirliğine girmemesi ise uluslararası aktörler nezdinde daha da izole edilmesine yol açacak, yeni gerilimlere kapı aralayacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Suriye krizinin başlıca aktörlerinden ABD ve ardından da Rusya ile vardığı mutabakatlar, sınır güvenliğine yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi açısından çok önemli bir diplomatik kazanım olmasının yanı sıra, Suriye krizine siyasi çözüm bulunmasına yönelik çabalara da büyük katkı sağlayacaktır.

[Avrasya, Orta Asya, Ortadoğu, Rus dış politikası ve güvenlik politikaları alanında çalışan Sabir Askeroğlu İran Araştırmaları Merkezi’nde (İRAM) kıdemli uzmandır]

Ayrıca oku

Yorumlar